30 Aralık 2008 Salı

CHANGE...

Something has changed in my life, something has changed my life... it doesn't look like something I have seen before, something I've experienced; that is completely out of my world... a new world to explore; to breath.... That is somethin' teaches me : "nothing has finished yet" . here we have the second episode of life.... Now its time to move forward with passion in your heart, with dreams in your mind. Time to reveal the reason of your existence.... Just breath and close your eyes. here you have the scene in which the leading role is all yours... kind of a highway adventure whereby there are no u turns that you may have the chance to return back to a previous episode....remember; nothin' stays as it was once before.. So just move forward and listen to my directions. Here you have my soul as the director!

29 Aralık 2008 Pazartesi

Kar

Dışarda lapa lapa yağıyor kar. Birazdan çıkıp o buz gibi havayı içime çekeceğim. Neredeyse 2 senedir kar kıyafetini üzerine geçirmemişti İstanbul'un silüeti. Öyle özledim ki çatıların tepesini giydiren kar tanelerini. Bir de Soğuk olmasa, nefesim donmasa. Haftasonu olsa, Bebek'te bir kahvaltı olsa çayımın yanında...Eh bir de lokmama ortak olsa istanbul boğazı... daha ne isterim... Alabildiğine kar keyfi...

Acıya sadakat yok artık...

Efendim dert yanmaktan kolay ne var herkes bir şeylerden şikayet etmeyi bilir. Eh ne de olsa en kolayı yakınmak.. İnsan yakındığı, mutsuz olduğu şeyleri düşünüp sonra da neden olduğunu anlamaya çalışmak, ders almak ya da onlardan bir şekilde vazgeçmek yerine bayılır yakınmaya... Eh ne de olsa şikayet en kolayı...tabi öyle bir zaman geçer ki ahh ahh vahh vah derken bakmışsın aylar olmuş .Oysa ki; aylar önce yakınmayı bırakıp gözlüğünü değiştirseydin ilerleyecek daha çok yol, yönelecek daha pek çok başka yan yol olduğunu görebilirdin.

Zamanını ne şekilde kullanacağını bilemeyip hala o kısır döngüde, o acıya sadakat senin suçun değildi değil mi?...Ne de olsa sen tamamen bambaşka bir boyutta aynı anı yaşıyorsun ve farkında değilsin. Bir haberim var sana, üstünden çok sular geçti olanların ama sen hala aynı suda yıkanmaya çalışıyorsun...Eh haliyle, hep aynı şeyleri yaşamaya mahkumsun! Vazgeçmiyorsun. Anla artık baksana! Herkes değişti, herşey gibi; gün bile değişti, senin gibi; bak bakalım hala aynı mısın resimlerdeki gibi?...

Değişmeli artık... şimdiye kadar yapmadıklarını yapmalı; kazanmaya başlamalı....

Hey !! Unutma piyango bile, bilet almadıkça sana vurmaz...

Piyango demişken bir bilet almalı..

28 Aralık 2008 Pazar

Yık Duvarları...

Kimseye söyleyemediği sırlarını eline aldığı sevgisiz küreklerle gömmüştü içine. Kalbini kanatıp söylemeye korktuğu pek çok şeyi dilinin ucuna düğümlemişti çok zamandır. Geçen yolcuların uğradığı bir durak misali hepsine bir yol göstermişti. Fakat……öyle bir duvar örmüştü ki kendine; artık kimseye değil kendine gösterecek yolu bile bilemiyordu. İşte öyle bir zamanda tuğlalarından birinde ufak bir çıtırtı…. Öte tarafını göremediği bir dünyadansa sessiz bir direniş haykırdı…. Yık duvarlarını....

26 Aralık 2008 Cuma

Son bir kaç yıl var geride kalan..geride bıraktıran

Kışın ortasında, yılın sonunda bir şeyler değişiyor...Gece yavaş yavaş çöküyor; karanlık, alacakaranlıktan geçiyor, geçiyor ya 21 aralık'ı devirdiğimizden beri daha hızlı geçiyor. Hey hat şükür... Nedense ben 21 aralık geçince pek bir mutlu olurum. Gören Yaz geldi sanar söylediklerimden.. Daha ilk ayı bile bitmemişken nedir bu mutluluk Bilmiyorum. Neyse efendim gelelim bizim kışımıza... evet kış geçiyor kışla birlikte yılın sonu da geldi.. 2009'a az biraz zaman.
Ne tuhaf! Son bir kaç yıldır geçirdiğim yeni yılları düşünüyorum da.... 2005 ki hayatımın dönüm noktasıydı, korkularımla yüzleşmeyi öğrenidğim yıl, büyük kararların büyük hataların yapıldığı yıl.... ve o yıla veda ettiğim yeni yıl....2005'i 2006'ya bağlayan geceden geriye yanımda sadece biri kaldı...O da zaten benim için dünyalara bedel... kardeşim....Bahar.....Gerisi hikaye....
Sonra 2006 büyük derslerin alındığı yıl.... düşmeyi öğrenip ayağa alkmayı öğrendiğim yıl... biraz da yeniden doğduğum yıl.... Yeni yıla bağlayan gece; Hoşgeldin 2007....Gerçekten dost diyebileceğim insanları tanıdığım gece... eda, özge, sıla ve tabi bir kaç ay öncesinde hayatıma giren güzel kızım...hemen demeyin aa senin kızın mı var... sağolsun nillüş anne doğurmuş benim için; hayatımda izi benzersiz... bir keresinde şöyle demiştim.... çocukluğumu yaşıyorum sende... ölürüm... Niko'm...
Ya 2008 Yeni yıl......2007 kendimi aradığım yıl... ne istediğim paniğine kapılıp başta zaman olmak üzere pek çok şeyi kaybettiğim yıl, yine ufak tefek yalnış seçimler yaptığım ama sorumluluk almayı öğrendiğim yıl.. Sabırsızlığın ne büyük bir hata olduğunu öğrendiğim yıl.. ve yılbaşı...Eh insan öyle bir duvar örüyor ki böyle üç yılın sonunda kendi etrafına, pek çok dostunu bile yanına yaklaştırmıyor.. olanları da uzaklaştırıyor.. işte öyle bir yıl.... kimbilir hangi detaylarda kaybolduk, kimlerin izlerinden yol bulduk, kaç defa silindik, kim bilir neden yorulduk?.....
Bu yıl daha farklı zeynep... en azından şimdilik.. hayallerinin peşinden gitmesi gerektiğini öğrendi... hemen yenilmemesini artık güçlü olmasını bazı şeylerin üstesinden nasıl gelinmesi gerektiğini öğrendi... kendini dinlemesi gerektiğini anladı.. Sahip olduğu dostlukların değerini gördü ve onlara sarıldı... ve bu yıl.. hayatının en güzel doğumgününü geçirdi Kasım ayında.... onlarla.. şimdi en güzel yeni yılı onu bekliyor... Belli değil... nerede olduğu mühim değil saat 12de onlarla olmak herşeye değer...
sizi çok seviyorum.....

25 Aralık 2008 Perşembe

Bulmaca

Çok zamandır bir bulmacanın ortasında gibi hissetmemiştim. Öyle bilindik soruların olduğu gazete bulmacalarından bahsetmiyorum. Kafamda çok daha farklı bir bulmaca var. Öyle bir şey ki bu; tut ki elimde bir yap boz var ve bittiğinde karşıma bana hayatın sırrını söyleyecek bir şey yazıyor üstünde. Evet aynen öyle bir şey... İşin komik tarafı ne oluğunu dahi henüz çözemediğim bulmacayı meğer kendim yaratmışım. ne kadar karmaşıkmışım....

24 Aralık 2008 Çarşamba

KORKU

Korku nedir diye sorsalar nasıl tanımlarsınız?
Ben mesela, evet böcekten çok korkarım.. Örümcekten... zaman zaman karanlıktan korkarım. Başarısız olmaktan korkarım sonra. Hayal kırıklığına uğramaktan ve daha kötüsü uğratmaktan korkarım. Kan'dan korkarım ya hiç doktor olmayı düşünmedim. Allah sabır versin. Acı çekmekten korkarım, ne şekide olursa olsun... Bir şeyleri unutmaktan korkarım ya hep başıma gelir; kaçarı yoktur. Yalnış anlaşılmaktan korkarım, ondandır suskunluğum. En büyük korkularımdan biriyse Sevdiklerime bir şey olması... Allah gecinden versin....uzun ömür, mutuluk versin..

Herşeyin başı sağlık....

22 Aralık 2008 Pazartesi

Huysuz’un Eleştirisi Kendine...

Baktım da son birkaç yazıdır pek bir karamsarlık havasına bürünüvermişim. Keza insan öyle hissetmiyorken böyle yazılar yazabiliyorsa vardır bir sebebi. Şöyle bir ofis arası dedim nedir ne değildir, sen bir düşün Zeynep. Çok dikkatsiz olabilir,önümdekini görmeyebilir, herşeyi kırabilirim. Milyon tane düşünceyi aynı anda düşünür dalgın olabilirim. Eh haliyle bir şeyleri unutabilirim. Pek çok konuda pek çok yorum yapabilirim. Bazen gereğinden fazla ukala, ve hatta inatçı olabilirim. Huysuz olabilirim canım sıkkınsa. Genelde içime atarım kızınca ya, bazen hiç beklenmedik tepkiler verebilirim. Şaşırtabilirim. Zekiyim ya bazen saçma sapan sorular sorabilirim... Yine şaşırtabilirim. Fazla hızlı çalışır aklım konuşurken; yorabilirim. Haksızlığa, Yalana, saygısızlığa tavizim yok, silebilirim. Maymun iştahlıyım; öle biraz zor gelince, ya da bir şekilde üstesinden gelince sıkılır vazgeçebilirim. Ne kötü hal böyle olunca hiçbir spora kendimi adayamadım, hiçbir yerde öyle uzun çalışamadım, pek çok kararımdan geri adım attım yoksa ben dönek miyim? Yok canım, hiç olur mu, malum sebebi boş yere değil hiç biri!

Olsun yine de vazgeçmeli, vazgeçebilmeli şu badlerden....

Amin efendm amin....
Huysuzun önde gideni...(Zaman zaman)

21 Aralık 2008 Pazar

Yüzleşme vakti...

Gece oldu mu ışıkları yak birer birer. Ay ışığna izin ver, süzülsün içeri. Korkularından kaçmaksa aklındaki, bırak gece hızlı aksın. Yüzleşmediğin korkular yine bekliyor olmayacak mı ertesi gün seni? Sanıyor musun ki gün yavaş geçecek, gece hiç gelmeyecek? Yok canım, merak etme! Gelecek her "an "geçmişte kalmaya mahkum, herkes gibi.... benim gibi, senin gibi... bir yerlerde gelecek olacaksın, belki birilerinin, belki bir yerlerin...tıpkı geçmiş olduğun gibi...

artık çıkma vakti geldi karanlıktan, kaçmadan! Unutma korkularinla yüzleştiğin kadar özgür olursun... sen ne kadar özgürsün?

19 Aralık 2008 Cuma

Tükenmez Kalem

Tükenmez Kalem de tükenir.... Ne onu dolduran mürekkep sonsuzdur, ne kalemin döküleceği sözcükler sınırlıdır... Tuhaf; hayat gibi... Hayata nerde bir "s" veriyoruz? nerde durup nefes almasını hatırlıyoruz? Soluksuz yaşadığın bir hayatın okumadan yazdığın bir yazıdan ne farkı var? Ne anlamı var düşük cümlelerle dolu imla hatalarının olduğu bir hayatı yaşamanın? Ya üzerinden defalarca geçilen sözcüklerin ne kadar etkisi var hayatında; bıkmadın mı düzeltmekten üst satırlarda kalanları....sen önünde yazılacak yeni satırlar var iken kalemini boş yere kurutuyorsun... Geleceğini geçmişinle karalıyorsun...

bu defa bardak camdan...

Önceleri bardağı doldurmaktan bahsetmiştim... bugün nedense aklıma camdan olduğu geldi bardağın, kırıldı mı yerine gelmez....elinden düşürmeyeceksin, sağlam tutacaksın. Ona hoyratça bakmayacaksın.İncitmeyeceksin!...

Kimileri gelir çatlatır güzelim bardağı, öyle kaynıyordur ki çaydanlığı. Kimileri ağzı çatlak birer sürahidir; doldurmaya çalışsa da beceremez. Kimisi vardır naziktir, dokunmaya kıyamaz uzaktan seyreder; dolu tarafını görmekle yetinir. Kimisi var; öyle emin kendinden, öyle sert kavrar ki; paramparca kalıverir elinde, tuzla buz....ne su kalır geriye ne hayat.. iste böyle bir şey....

Meğer cam üretmek için kuma ihtiyac varmış.....kum cokmus, kristal yokmus...

Orada biri mi var?

Öyle mi gerçekten. Dün abim öyle dedi: “Zeyno yazarken biri varmış gibi düşünmeden yaz çok enteresan şeyler çıkabiliyor bazen...” Nasıl oluyor bu; orada olmayan birine yazmak. Kendine yazmak olsa gerek... Gerçi günlük tutuyorum. Kimsenin okumayacağını bilerek. O da işin psikolojik yönü olsa gerek. Ne var ne yoksa aklımı kurcalayan çiziyorum hayatın karelerinden de kareleri çizerken ne kadar rahatlıyorum bilemiyorum sadece kendini dinlemek sanırım aslolan. Evet yazarken ben kendimi dinliyorum... ne yazdığım çok mühim değil, bir müziği dinler gibi dinliyorum aklımın içinde uçuşan kelimeleri....sanırım benim müziğim de bu olsa gerek... orada biri mi var ? varsın olmasın, ben kendi müziğimde biraz dinleneceğim, dinleyeceğim.........

14 Aralık 2008 Pazar

Matematik

Oldum Olası hesap kitap işlerinden anlamam. Yalnış anlamayın bu bildimiz müspet matematiğin ötesinde bir şey. Söz konusu yaşamlarımız birer ders yumağı olsa, bu yumağın temel anahtarı her bir dersin matematiği olsa, hangi denklemlerle ne bilinmeyenleri çözerdik kim bilir? Doğru ya ; Hayatın matematiği, sevginin matematiği, işin matematiği, gücün matematiği... herşeyin bir matematiği var. Var da, her gün yenisini programımıza aldığımız o dersler gün geçmiyor ki bizleri başka bilinmeyenleri çözmek adına yeni değişkenlerle yeni denklemlerde sınıyıvermiyor. Hem değilmidir ki; adı üstünde, "değişken"lerin an be an ne yapacağı meçhul. O halde bu bitmek bilmez denklemler zincirinden kopmak değil; değişkenler, o sonucunu etkiledikleri denklemden ayrılmadan önce bilinmeyeni bulma mücadelesi.... Hangi dersin matematiğine daha çok çalışmalı bilinmez; fakat her birinin bir başkasına etkisi malum... hele ki önümüzde çok bilinmeyenli denklemler, bir başkasının türevini oluşturuyorsa....

Şimdi

farkında olduğunda yaşadığın; olmadığında ise dünü yaşadığın an...söz de senin hissetmediği, varlığının seni beklediği an...

bildiğin ama hatırlamak yerine gündelik hayat ilüzyonunda kaybettiğin senin seni beklediği yer...

12 Aralık 2008 Cuma

Beklenmedik Yolculuk

Azami hızda ilerleyen bir arabanın içinde kendini kilitli bulduğunu düşündü genç kadın. Az sonra arabanın kontrolden çıkacağını hissederek ürperdi. Emniyet kemerinin takılı olma gerçeği dahi onu hayata bağlamıyordu, biliyordu... Bazı şeylerin bilinmesinin dışında günün getirdiği bir takım sorunların ötesine geçemiyordu.... geçmek isteseydi de geçebilir miydi bilmiyordu. Zamanın akıcılığında dünde kalmayı tercih eder olmuştu... dünde kalmak yarını hic yasayamamak demekti; biliyordu... tüm bu inat uğruna virajı keskin bir dönüşle almayı tercih etti. Virajın keskinliği değil, onun hızıydı herşeyin olma ihtimaline olan yakınlık...

8 Aralık 2008 Pazartesi

mutluluk ....

Başlamadığın bir hikayeyi nasıl okuyacağını bilemezsin demişti Annesi kızına henüz okumayı sökmedği yıllarda. Annesinin dizinin dibinde oturur kenidsi için söyleyeceği kelimelerin peşisıra hikayeler oluşturmasını beklerdi her akşam.. Yattığı yerin sıcak yumuşaklığında evinin güvenli kokusunun üzerine sinmesini beklerken kulağından içeri süzülen kelimeler eşliğinde düşlerine dalardı. Annesi ışığı söndürp bir kaç saniye daha hayranlıkla baktığında yavrusuna, sanki o sarmalanmış gibi büyük bir mutlulukla yatağında kıvrılıverirdi.

İşte mutluluk böyle bir şey olsa gerek.. karşılıksız sevginin büyüyebilidiği bir yer....

21 Kasım 2008 Cuma

Eda Günü Kutlu Olsun Hepimize ...

Eda....onu ilk gördüğümde milyon kişi bi minübüse doluşmuş Yılbaşı partisine gidiyorduk.... Nereydi oranın adı?? Silivrimi? İşte o tarafta bir yer. Hani öyle Türk olmayan bir görünüşe sahip ki, ben diyeyim Rus, siz deyin İsveçli; işte öyle bir şey. Velakin öyle bir kalbi var ki sıcacık...Kuzey ülkelerinden başlayan yolculuğunuz bir anda kendini Akdeniz'de buluveriyor. Daha ilk günün o dondurucu gecesinde yeni yılın ilk dakikalarında birbirimize sokulmuş uyuyakalmıştık tir tir titreyerek.....Üzerinden 2 yıl geçmiş...ve en kötü günlerimde gerçekten yanımda olan sayılı insandan biriydi.... lafla sözle değil....kendisiyle!

İşte bugün onun doğumgünü... iyi günü, yanındayım.... ama o hep yanında kalacaklarımdan ne gün olursa olsun....


İyi ki doğdun Prenses

Seni çok seviyorum!!

Mia

İnadım tuttu mu!!!

Aslında Maymun iştahlının tekiyim. Hemen vazgeçerim, cayarım bir zorlukla karşılaşınca, geri çekilirim. Ammaaaa!!..... Tut ki bi inadım tuttu, tut ki biri damarıma bastı işte o zaman mümkün değil vazgeçmem inadımdan. Hele ki bir şekilde haklıysam, hakkım yenildiyse, haksızlık edildiyse ya da biri gelip yapamazsın dediyse işte o zaman İMKANSIZ(!) olsa YAPARIM!

YAPTIM... yine yaparım....

Müsadenizle....

20 Kasım 2008 Perşembe

Puslu

Bugün havada bir pus, bir karanlık.....Nedense ben çok keyifliyim... İki hafta kaldı. Annemin sıcak kollarına, babamın güvenli evine sadece 2 hafta kaldı... özledim... evime sadece 15 gün ....ve 12 gün evimde...

mırr....

19 Kasım 2008 Çarşamba

bir vakitler...şimdiler

Bir vakitler, daha Ankara'daydım. Pek de bilmiyordum hayatı, belki çok şey biliyordum ama hep kitaplardan. Şöyle bi kafanı çıkarıp bakmak pek de gerekli değildi gerçi. Öyle kolay hayatlar sunuluyor ki pek coğumuza. Verileni al; üzerine bir şeyler koy devam et.. Kolay... ve fakat; kendiyle yarışırken insan bir noktada bakıveriyor. Nerdeyim? Bir şeyleri mi kaçırdım, fazla mı hızlı yürüdüm. Hangi yolda yavaş yürüdüm peki. Dengesi nerede kaçtı tartının...Sonra durup bakıyor yarına, güneş nereden doğuyor onun adına. Durduğu yeri de öyle seçiveriyor işte; güneşin doğuşuna tanıklık etmek için...öyle anlar geliyor ki şu dakikalarına saniyeleri sıkıştırmak gibi bir çabayla belki de sonsuz ömürlerimizi bir solukta yaşamak zorunda kaldığımız hayatlarımıza güneşi batıdan doğurtmayı bile denettik.

Üzerinden belki 3.5 yıl geçti. Çok defa güneşi doğudan doğurtmaya çalışırken pusulamın bozuk olduğunu anladım. Bazen yıldızların ışığında yönümü bulabileceğimi sandım. Aldandım. Peki, neden yıldızlardan anlamayan ben, böyle bir çabayla her parlayan yıldızı nerde olduğunu bilmediğim bir kutup yıldızının yeine koymaktan vazgeçmedim? .....

Oysa öyle hızlı geçti ki zaman....belki çok daha farklı yerlerde olabilirdim...ve hatta yolun başında.! çok daha fazla yol almış bir yolun başında....

Bir gün öğrenmek zorunda olduklarımı, belki daha kolay öğrenebileceklerimi, kimilerinin hayatları boyunca haberleri dahi olamayacaklarını öğrendim.... ve evet ben Bunları yaşamasaydım ... bilemezdim....bilmeseydim, ben olmazdım!....

MİA

öyle anlar var ki....

Gözlerim açık rüya görüyorum.. Üzerinden geçtiğim bir günü, eskide kalan tozlu sayfalarında çıkarmışçasına soluyorum sanki...Tekrar tekrar yaşamak istediğim duygularımın hapsolduğu o minicik "an"ları tüm benliğime çekiyorum, usulca....

Özlemek zor, özlemek .....geleceğe duyulan o özlem daha da zor.... henüz yaşanmamış gerçeklere...ve ne yazık ki zamana mahkum, girdabında sürüklenen hayatlar....Bugüne mecbur.

30 Ekim 2008 Perşembe

bardak

bardağın dolu tarafını görmek meziyet ister....ama bardağı doldurmak cesaret...ne de olsa kimse bardagi tasiran son damla olmak istemez...

24 Ekim 2008 Cuma

kaç...

en güzeli yaşanmamış değil midir hep... o halde bırak kalsın... hiç yaşanmasın....

8 Ekim 2008 Çarşamba

Özge'ye...

Sesini karanlıkta duymaya korkan bir çocuğun yorganının altına büzülmesi kadar ürkekçe saklandı sözlerin arkasındaki anlamlara... merakla sıyrılmak istediyse de yorganın altından, yüzünü çevirdi defalarca duymaya korktuğu yalanlara... Ne gerçekti? Kestiremiyordu. Sözler verilmişti, sözler alınmıştı çok zaman.... Düşünmek istemediği tek şey sözlerdi bu defa.... karanlığa sadece kendine verdiği sözlerle açılmak istiyordu.... güvenle...

7 Ekim 2008 Salı

timely decision made for all

They brought a sudden taste inside the darkness. What made all clear is the way you were standing beside me. Having noticed the dreams come true at once, dont make it away from your illusion.

başlangıç...

Herşey kolaydı ya başlangıçta... boşuna beklediğimiz bir şeylerin peşi sıra koştuğumuzu hatırlıyorum. Ne nereye gittiği önemliydi o yolun ne kiminle gidildiği.... Ne zaman ki bazı şeyler zaman süzgecinde yenik düşmeye başladılar benliğime; işte o zaman başladı herşey birer birer hayat yolunda kendi duraklarında inmeye...Yazık ki; zaman bizim aşka davrandığımız kadar şefkatli davranmadı bedenlerimize... aynaya bakıp da çizgilerin hikayelerine daldıkça anımsıyorum gözlerimin çevresindeki o ince hatların hangi yollarda çizildiğini; hangi uykusuz gecenin sabahında çelimsizleşen bedenime boyun eğdiğini...

Taze ne varsa içimde, indiler birer birer kendi duraklarında....bense şimdi kavına çekilen şarap misali bekliyorum... "Zaman" kendi deviniminde bir vardır, bir yok; biliyorum....ve aldırmıyorum...!

"an" la "yarın arası bir yerlerde...

Zaman aksın artık diye beklersin ya bazen; "yarın"ı yaşamak için sabredemezsin... Oysa ki sen değil miydin zamanı durdurmak için çırpınan?.. haposolup kalmıştın o "an"a ....Görmeyi istemediğin gerçeklerle yüzleşmeye korkarcasına saklambaç oynamak istedin, "Zaman"la...

Ben mi? Nerelerdeyim bilmem? Bölünmüşlüğün ortasında, kaybolmuşum. Ne bugündeyim, ne yarında... gece yarısında bekliyorum karanlıkta....

4 Şubat 2008 Pazartesi

geçmiş gitmiş..

Zamana bırakmalı geçmişi... yarına uzandığında dün, bırakabilmeli geceyi gündüze. Sevgilerini aşklarına yitirmiş sevdalılardan olmalı bilinmeyen. Gidip de geldiğini görmeyeni sürüklemeli gölgelere. Karanlık değil saklanan gecenin içinde kararsızlığını göz yaşlarına gömmüş, kedimin mırıltıları içinde benliğime vurmuş...bir geçmiş bir bitmiş.....