25 Ağustos 2010 Çarşamba

ESİNTİ...

Söylenecek herşey dile gelmişti bir kere. Ruhuna işlemişti derinliği, içinde duymak istedikleri vardı, defalarca geçirmişti aklından, yüreğinden diline dökülmüş, yine de çıkmamıştı dudaklarından. Sandığı gerçeklikler bir şeyleri almıştı elinden, kendi hikayesini saklarken daha, nicelerine imza atmıştı farkında olmadan. Bildiğini sandığı her şey ona bilmediklerini göstermek için gönderilmişti. Anlamak için çaba sarf etmemişti gördüklerini, bildiklerini ise kabullenmek zor gelmişti... Aslında bildiklerin değildir yol gösterici. Bilmedikleriydi... Tatlı bir esinti....

Gece bastırmıştı. Ne kadardır karanlıktaydı, hatırlamıyordu. Genç kadın bildiklerini ona unutturan tatlı bir esinti hissetmişti sonunda. Yine de bu esintinin ona neyi anımsattığını çıkaramıyordu. Güçlü olduğunu biliyordu. Bilmediği o gücü nasıl kullanacağıydı. Önce gözlerinin kapalı olduğunu farketmesi gerekiyordu. Korkudan gözlerini kapayalı çok olmuştu. Gördüklerinden öyle ürkmüştü ki bir şeyler görmektense hiç bir şey görmemeyi, bilmemeyi yeğlemişti. Kendini bilinmeyene işte böyle mahkum etmişti.

Çok tanıdığı bir ses onu böyle dürtmeseydi; hissetmeseydi onun kudretini belki hiç bir şey değişmeyecek, o; bilmeyecekti...


Ve her şeyi değiştiren adımı atmaya karar verdiğinde, içindeki hislerin tarifi imkansızdı. O derin esinti, bildiğini sandığı tüm illüzyonların görünümünü yerle bir etti....Sahte gülüşleri, sahte bakışlar, sahte amaçları ve boş hayatları.....İçi doldurulası bir sonsuzlukta imkansızın olanaksızlaştığı bir gerçekliğin varlığını ispat etti... Evet herşey mümkündü... Sadece bakmasını öğrenmek, kabul etmesini bilmek lazımdı. Bu öyle bir oyundu ki, kaybetmek ancak rüyada mümkündü... İşte o yüzden uyanmak şarttı. Gerçekten uyandığında, her şeyin tüm zamanlarda varlığını kabul etmek mümkün olacaktı...

Uyandı....

Beni dürten en tatlı esintiye ........Bana , meltemin yumuşaklığında huzur, poyrazın gücünde kuvvet verdi...

imkansızın olanaksızlaştığına tanık olma fırsatı verdi...