16 Ocak 2009 Cuma

Anne Sözü

Annemin sözünün ne kadar kıymetli olduğunu şimdi yeni yeni anlıyorum. Konuştuğumuz şeyler üzerine vermiş olduğu nasihatları kulağıma küpe yaptığımı; hele hele bir vakitler kızdığım şeyleri bile aklımın bir köşesine yazdığımı farkediyorum...Zaman zaman tabiki jenerasyon farkından kaynaklanan anlaşmazlıklar oldu, her zaman da olacak.. Düşünüyorum da.... biz çok iyi arkadaşız....En büyük mutluluğu ben ,benim mutlu olduğumu görmek, en büyük özverisi, en büyük sabrı ben....Anne içgdüsü denen bir şey var ya nerden geliyor biliyor musunuz? canından can verdi.... canının bir parçası bende, kim daha iyi bilir beni ondan başka... "CAN"IM ANNEM!!

Yavru içgüdüsyle seni sarmalıyorum mırrkk!!

15 Ocak 2009 Perşembe

Hava ısınıyor...aman dikkat

İki gundur giydiğim şeylerde bir hafifleme var ister istemez yavaş yavas inceliyor üstüm sanırım...Lahana kıvamından yavaş yavaş çıkmaya başladım. Bahar geliyor..... kışın yarısı bittii zaten şubat güzel geçer. Gerçi Mart her zaman biraz kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır. Bayılırdım bu söze küçükken. Tekerlemeleri hiç ezberleyemezdim ya fonotikleri hoşuma giderdi.... Gerçi oldum olası yeteneğim yoktur....sesimi de tonunu da dilim de dönmedi çok defa beceremedim.... Nerden geldik buraya hmm evet havalar ısınıyor....Aman dikkat hiç aldanmayın sonra bir anda yatak döşek yatarsınız. Bir kaç arkadaşım aynen bu durumu yakınen tecrübe ettiler.

acil şifalar herkese :)

14 Ocak 2009 Çarşamba

Bahar'ıma..

4 Yıl oluyor....

Sanırım herşeyi olduğu gibi anlatmak en doğrusu. Hayatımın en zor 4 yılını geçirdim.... Hayat denen ve pek çok yönden bir savaş niteliğindeki sürecin en can alıcı yılları; ilk defa cepheye çıktığımız, ilk yaralarımızı aldığımız vakitler....Meğer ne şanslıymışım ki bir cephe arkadaşı vermiş bana yukarıdaki....Öyle sağlammış..

Nedeni basit...
Oydu her defasında arkamı kollayan, yaralandığımda yaralarımı temizleyen, kortuğumda cesaret veren..... Her defasında gözlerimi kapayarak kendimi emanet ettiğim....ağladığımda başımda bekleyen. Yeri geldiğinde elleriyle besleyen....

İstanbula geldiğime memnun olduğum, burada bulduğuma sevindiğin nadir varlıklardan biri.... sonradan sahip olduğum kardeşim... canımm.....Baharım.....

iyiki doğmaya karar vermişsin.. iyi ki o gece taksimdeymişsin... iyi ki yanina gelmiş oturmusuz.. iyi ki simdi cok mazide kalan insanları tanımışım ki seni tanımama vesile olmuşlar... İyi ki en zor günleri seninle yaşamışım....Mücadele etmeyi öğrenmişim.... Çünkü sen sahip olabileceğim en iyi kardeşsin.... seni çok çok seviyorum....

İyki doğdun bitanem.....



You were there for me... I witnessed a couple of times... Thank you for not giving up...

I love you.....no words can explain how I see you.....How you meant to me.....

Just dont forget.... Wherever I will be you will be in my mind......I'll be always there for you....

13 Ocak 2009 Salı

Alışmak Güzeldir....

Alışmak nedir? Belirli bir rutini sağlamak mıdır sadece? Yoksa o uyumu sağlayabilmek belirli bir cesareti mi gerektirir? Alıştığınız bir şeylere kendinizi bırakmaz mısınız siz? Teninizin siluetine aşina olmak kadar tanıdık değil midir bir zaman sonra? Sadece zaman mıdır onu size alıştıran? Her şeye alışmak mümkün mü o halde ? Peki ya her şeye alışmak mümkünse her şey sıradan mı? Olur mu canım hiç öyle şey! Alışmak istediğiniz herşeyden farklı değil miydi bir zamanlar? O değil miydi bir noktada heşeyden daha çok parlayan, kendine sizi herşeyden daha çok çekebilen? Eeee... o halde şimdi alıştğınız için neden mutsuzsunuz? Mutsuz musunuz? Yoksa o uyumun dayanılmaz tandık güvenliğine mi vurulmuşmusunuz? Yörüngesindeyseniz bir şeylerin, sizi hala çekebiliyorsa kendine; bu güzeldir!... Bilmez misiniz ki alışmak hiç kolay değildir; ürkütür!..... Kopmaksa en zoru!.... Peki ya kopmak gerekli midir her zaman? Değildir.. Zarar vermeyen alışkanlıklar güzeldir.... Zira sizi hep daha güçlü kılar.... Zararlı olanlar ise zaten alışılmaya değer değildir.....Farkedilir, silinir gider.....

12 Ocak 2009 Pazartesi

Doğru söze ne hacet :)

MIAnia : sagol cnm ... evet bugün böyle bir moddayım eheheh karanlıkta oturmaktansa ışığa yürümeli oyle değil mi?

Corpse : yürümeli tabi canım: ) ama güneşten gelen ışığı yansıtan aya yürümemek lazım ayda da ışık olduğunu sanarak:)

Boş

İnsanın Hayatında bazı dönemler olur. Hiç bir şey katamadığı; hiç bir şeyin anlamının yetmediği tamamen boş; hatta boşa yaşadığı.... ha tabiki pek çoğunda da bunu anlamaz, ne içinde bulunduğu boşluğu kavrayabilir, ne onun ne büyük bir karadelik olduğunu anlayabilir. O öyle büyük bir boşluk, öyle büyük bir karadeliktir ki kendine geldiğinde insan ne nerede olduğunu algılayabilir ne ne kadar zaman geçtiğini.. ta ki kaybolduğu evrenin o simsiyah karadeliğinde bir çıkış yolu görünceye kadar.. işte o an daha iyi anlar içerisinin ne kadar karanlık o çıkışın ne kadar aydınlık olduğunu... ilk önce korkar ışıktan; kör olmaktan...sonra anlar; anlar ki aslında o karanlıktan kör olmak üzere... işte tüm cesaretini o an toplar....yolun sonunda, aydınlıkta daha ziyaret edecek daha çok evren var....


erdem insanın korkularıyla yüzleşmesidir..korkularına esir olmuş bir insan; yaşamaktan korktuğu için karanlıkta boşluğa bekçilik etmeye, boşluk içinde yaşamaya, o boşluk tarafından yutulmaya mahkumdur!....